6 Ağustos 2010 Cuma

Kendi 80'lerim Kendi Çocukluğum

Sevgili Okur,

Aşkım Edi :)
"80'lerde Çocuk Olmak" konulu çok şey yazıp çizildi evet. Tarihe tanıklık eden herkes gibi ben de "Hey Gidi Günler Hey" diyerek birşeyler karalamak istiyorum.

Yaşam Biçimim: Tek katlı, müstakil ve bahçeli bir evde yaşıyordum. Duvarlardan atlamak, ağaca tırmanmak, kapı önündeki merdivene serdiğim kilimin üzerinde evcilik oynamak en önemli aktivitelerim arasındaydı. Saçlarım kısa ve kıvırcıktı :) Akşama kadar toz toprak içinde oynadıktan sonra eve giriş saatim, akşam babamın işten dönmesiyle ezanın okunması arasındaki süreçti anneme göre...

Meşhur Yalan Rüzgarı Logosu
Tanıklıklar: Televizyon sever bir çocuktum. Sadece TRT ve TRT 2'nin -gündüzleri TRT GAP'a dönüşürdü- seyredildiği kumandasız televizyonumuzdan annem Fernando, Eric, Isabel, Ceyar isimleri arasında Dallas, Köle Isaura, Zenginler De Ağlar (Ben onu uzunca bir süre Zenginler ve Dağlar olarak bildim!), Yalan Rüzgarı, Güzel ve Çirkin dizilerini seyrederdi. Bazen göz yaşları süzülürdü gözlerinden merak ederdim niye ağlıyor diye (Filmlerdeki karakterlerle empati yapmayı ve acı çekmeyi çok sonraları öğrenecektim). Babam o zamanlar daha iyimser, daha mutluydu sanırım. Akşam evde bir kaç duble içtikten sonra Zeki Müren, Müzeyyen Senar falan dinlerdi. İşten eve geldiğinde elimden tutup bakkala götürmesini  bisikletinin arkasına bindirerek gezdirmesi beni mutlu ederdi.
Alkışlarla Yaşıyor!

Popüler Kültür: Susam Sokağı'na bayılırdım. Tekrarlarını bile izlediğimi hatırlıyorum. Sezen Cumhur Önal 'Çikolata Renkli Sanatçı'yı anons ederdi yelpaze arka planlı stüdyodan... Pop Saati'nin jeneriğindeki kaykaylı çocuklara özenirdim. Michael Jackson'ın 'Black and White' klibini ilk o programda görüp sevmiştim.

Pazar günleri Cenk Koray'ın sunduğu Stüdyo Pazar vardı. 'Kutu'yu Açıp' hediyeler verirdi. Stüdyodaki yarışmacılarını yanında tarak, oje vs. olup olmamasına göre seçerdi. Önümüzdeki Referandumdan önce keşfetmişti Erkan Yolaç, Evet-Hayır'ı...

Sezen Cumhur Önal
Barış Manço, çocukluğumun idolüydü. Büyüyünce onun gibi acayip giyinip dünyayı gezmek istemişti. Adam Olacak Çocuk'tum tabi o günlerde..

Bir dönem sonra evimize video girdi. VHS filmler getirirdi babam. Seyrettiğim filmler arasında Rambo'yu hatırlıyorum.

80'ler deyince aklıma gelen
Moda: Moda mı o da ne:)) Taytlarım en sevdiğim kıyafetlerimdendi. Pacman'le ilgili bi anım yok ama 16bit şeklinde tasarlanmış bir kazağım vardı. Evet eskiden bildiğin yünlü kazak giyerdim. Saçlarımın biraz uzadığı dönemde saçları araya sıkıştırıp tutan kelebek tokalardan takardı annem..

Genel moda akımı ise normalden bir iki beden büyüktü. Kolları sarkan kot ceketler, şalvar tipli kotlar ne kadar şimdilerde iğrenç gelse de herkesin favori giysilerindendi. (Bizim evde "Seneye de giyer" durumu olduğu için normalde de bol kıyafetler giyerdim.) 


Neler Kullandık: 
Jeton: Telefonların eve yeni girdiği dönemde telefonu olmayanlar jetonlu telefonlarla sevdiklerinin seslerini duyardı.
Gırgır: Uzun sapıyla halıları süpüren bir alet.
Dantel: Annelerin günümüzde de vazgeçilmez dekorasyon ürünü olan danteller televizyonlardan sehpalara her yerdeydiler.
Böyle Moda Düşman Başına
Vatka: Benim hiçbir elbisemde olmamasına rağmen tüm kadınların omuzlarını geniş gösteren gereksiz bir parça. (Sonradan öğrendim ki 80'li yıllarda artan feminizm hareketleri sonucunda iş dünyasında kadınların erkeklerle eşit olma çabası içerisinde yüksek topuklu ayakkabı ve omuzları geniş gösteren vatka akımı ortaya çıkmış)
Walkman: Yolda yürüyen her gençte kasetli bir walkman görmek mümkündü.

Ne Yoktu:
İnternet (Facebook, Twitter, MSN:)) doğal olarak e-mail (mektup), cep telefonu, hava kirliliği, ozonun deliği, AKP hükümeti, büyüklere saygısızlık küçüklere sevgisizlik...

Not: Bir de o zaman gökyüzü toz pembeydi..














5 Ağustos 2010 Perşembe

Ay Ben Tutamam Kendimi Gülerim

Ben çocukken yağmurlu havada dışarı çıkar, ağzımı havaya doğru açarak yağmur damlalarını tutmaya çalışırdım. Sonra büyüdüm lise çağları falan, artık deli gibi yağan yağmurda ıslanıyoruz arkadaşlarla... "Wuuhuu çok çılgın" diye düşünüyoruz. Daha sonra biraz daha dikkat ediyorum herşeye, rüzgara yağmura kızıyorum. Çünkü saçlarımı bozuyor, belki de ben bozuluyorum... Artık o tribimden kurtuldum ama. Şimdilerde yağmur; keyif ve özgürlük demek oluyor benim için. Evdeysen veya işteysen alırsın çayını kahveni, açarsın pencereyi, yağmur kokusunu duyarak insanlığını yaşarsın.

Uzunca bir süre İzmir'in sıcak, bunaltıcı, iç kavuran havasından sonra bugün sabah yağmurlu havaya uyandım. Resmen içime neşe doldu. Balkona çıkıp dışarıyı gözlemlediğimde ıslak taşlı sokağımı gördüm. Aşağıda dili dışarıda yağmur tanelerini ağzıyla tutmaya çalışan küçük bir kız çocuğu vardı. Beni çağırdı. Sanırım gideceğim şimdi...

Not: Bir de ben küçükken Edi'yle Büdü hayranıydım. Ablamı Büdü, kendimi Edi olarak görürdüm. Rol model işte :/

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Bak Şimdi Takıldım Buna


Hangi duyun olmadan yaşayamazdın? Koku, tat, görme, duyma...

İçlerinden sadece birini seçmem gerekse kesinlikle görmeyi seçerdim. Dünya görmeden algılanır mı?
Sabahtan beri arada bir girerek bu blogu oluşturmaya çalışıyorum. Öncelikle tasarımını tabi. Ama bir türlü istediğimi alamadım. Ya henüz yeterli zaman ayıramadım, ya da -kabul ediyorum- beceriksizim, hiçbir şekilde oturtturamadım şablonu, çıldırmak geldi... Çok birşey istemedim "Afili olsun yeter"
dedim.

Herkesin blogu kendini yansıtır. Benimkisi bir türlü "Ben" olamadı. Takıldım kaldım. 
Gidip biraz balkonda otursam iyi olacak sanırım.

Not: Bir de "Alt kattaki komşumun ardarda çaldığı şarkı nedir?" diye gugılda aramak istiyorum