
Olayı duyunca Amerika’dan Ed, yani Charlie’nin babası da ülkeye gelir. Ed, Amerikan yaşam tarzını ziyadesiyle benimsemiş, biraz fazla milliyetçi ve vatansever bir kişiliktir. Oğlunun bir siyasi komploya kurban gittiğine bir türlü ihtimal verememektedir.
Beth ve Ed, her kapıyı çalarlar, her hastaneye giderler, her tanıdığı ziyaret ederler ancak sürekli olarak başlangıç noktalarına dönerler. Charlie’nin öldüğü fikri gitgide güçlenir ve bir gün bunun gerçek olduğunu öğrenirler. Charles Horman, stadyumda kurşuna dizilerek öldürülmüştür.
Bu olayın altında ise, Charlie’nin fazla meraklı kişiliği yatmaktadır. Charlie, ortadan kaybolmadan birkaç gün önce arkadaşı Terry ile kısa bir tatile çıkar. Orada şans eseri Amerikalı emekli bir askerle karşılaşır, hatta tüm otel onlarla doludur. Araştırmacı kişiliği ile bir yandan olayın gizemini çözer, bir yandan da şüpheleri üzerine çeker. Gördüğü her şeyi de not almaya karar verir. Sonunda, Amerikalıların onun çok şey bildiğini düşünmelerine sebep olan şeyi açığa çıkarır: ABD, bu darbeyi desteklemektedir. Hatta, oradan sonra bir başka Latin Amerika ülkesine karışacaklardır. Charlie, tüm bu bilgilerle evine döner ve sonra da ortadan kaybolur.

İşte bu sır perdesini araladığı için öldürülen Charlie Horman’ın gerçek hikayesi üzerine kurulu bir film. Costa Gavras filmde siyasal polemiklerden uzak durmayı tercih ederek dramatik belgesel türünde bir yaklaşım sergilemiş.
Politik sinemanın önemli ismi Costas Gavras’ın bu ilgi çekici filmi, Şerif Gören’in Yol’uyla 1982 Cannes'indeki Altın Palmiye’yi paylaşmıştı. Gavras’ın önemli filmleri arasında Amen de bulunuyor.
Gavras, filmde sembolik anlatımlara oldukça yer vermiş. Örneğin filmin ilk sahnelerinden birinde kitapları toplamış, yakmaya götüren askerler görülüyor. Bence burada araştırma isteğinin nasıl kısıtlanmak istendiğinin altı çizilmiş. Bir başka sahnede ise Beth, beyaz bir atı kovalayıp öldürmeye çalışan bir grup asker görüyor. Bence burada beyaz at özgürlüğü simgeliyor ve mevcut otoritenin özgürlüğü nasıl yok etmek istediğini belirtiyor.
Filmde vurgulanan bir başka konu ise insanların ideolojisi. Ed’in büyükelçilikte geçen bir diyalogunda Ed’e soruyorlar: “Oğlunuzun ideolojisi neydi? Liberal mi, radikal mi?” Ed ise tek bir şey düşünüyor. Oğlunu bulmayı.
Dikkatimi çeken bir başka nokta ise sokakta geçen bir sahne. Askerler bir kadının pantolonunu yırtıyor ve şöyle diyor: “Bundan sonra kadınlar pantolon giymeyecek” Bence bu, kadınları dışlama ve siyasetten uzaklaştırma politikasıydı.

Oldukça garipsediğim bir diğer ayrıntı ise, bir doktorun belindeki silahtı. Bunu da devletin her yönündeki otorite eksikliği ve kaos ortamına bağladım.
Kısacası film genel hatlarıyla iyi bir film.
Yönetmen Costa Gavras, izleyiciyi fazla yormuyor, anlatmak istediğini direk
olarak sunuyor. Filmin en büyük artılarından biri ise iyi bir senaryoya sahip
olması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sence?