Telefondayım.
Bir arkadaşımla konuşuyorum. Not almam gerekiyor. Kalemlikten bir kalem alıp yazıp yazmadığını kontrol ediyorum. Yazmıyor. Tedirgin oluyorum. Bir diğer kalemi deniyorum.
"Evet şimdi söyle".
Söylediklerini hızlıca yazmaya çalışıyorum. Bir terslik var. Sanki ilk defa kalemi elime alıyormuşum ki karalamalar çıkıyor parmaklarımdan.
Yazamıyorum!
Evet yazamıyorum. Kısa bir bocalamadan sonra söylediklerini kağıda döküyorum. Telefonu kapattıktan sonra uzunca bir süre kağıda bakıyorum. En son ne zaman adam akıllı kalem kullandığımı düşünüyorum... kalemle yazı yazdığımı... Çok uzun bir süre geçmiş. Üniversiteden sonra girdiğim sınavlar -ki genellikle çoktan seçmeliydiler- hariç kalem kullanmamışım. Garip bir korku duyuyorum; "Ya yazım hiç düzelmezse..."
![]() |
Bu da yazının çelişen fotoğrafı olsun:) |
Ne zaman, hangi ara çağ atladık bilemiyorum. Bu yüzyılda her an tarihe tanıklık ediyormuşuz gibi. Çünkü bir yıl öncesinin yeniliği, bugün tarih oluyor. Teknolojide yenilikler, ivme alarak devam ediyor ve devamında alışkanlıklarımız da çağa ayak uyduruyor. Örneğin geçenlerde internette çok severek seyrettiğim eski bir dizinin bir parçasına rastladım. Dizi nerden baksanız 15 yıllık -yani çok yakın bir zaman:)- ama o kadar farklı sorunlar yaşanıyor ki... Bir cep telefonu olsa tüm yanlış anlaşılmalar çözülecek. Kendimi yaşlanmış hissedip o yıllardaki ben'i hatırlamaya çalıştım.
Ben teknolojiye hangi taraftan bakıyorum? Bunu gerçekten henüz çözemedim.
Yenilikler,o dönemdeki ihtiyaçlardan ortaya çıkıyor kabul. Fakat dokunamadığım, bir şekle sahip olmayan dökümanlar bana oldukça yavan ve can sıkıcı geliyor. Yeni çıkan milyonlarca kitap, CD, DVD vb. şeyler var. Her istediğimize ulaşmamız mümkün değil. Çünkü bu hem para, hem zaman, hem de depolama zorluklarını beraberinde getiriyor. Bilgisayarlarımızda yer alan çoğu döküman da tabiki arşiv niteliğinde. Hatta onların kopyalanabilir, taşınabilir vs. gibi ayrıcalıklı özellikleri olması daha fazla kişiye ulaşarak popülerliğinin artmasını da sağlıyor. Fakat bunların hiçbirisi bana reel gelmiyor.
2010 yılının sonuna kadar 10 milyon elektronik kitap çıkması tahmin ediliyormuş. Eski kitaplar da bir bir e-book formatına çevriliyor. Fakat kim sevebilir ki bir monitörden kitap okumayı? Sayfalarına dokunamadığın, yapraklarını çeviremediğin, okumayı bıraktığında arasına ayraç koyamadığın kitaptan nasıl haz alınabilir ki insan? Düşünsenize yakın gelecekte otobüste, metroda basılı kitap okuyan insana rastlanamayacak. Onun yerine gazetelerini, dergilerini, kitaplarını e-book reader'dan tek tıklamayla takip edecekler. Gelecekten bakıldığında şu yazdıklarım çok demode ve saçma bir paranoya olarak görülebilir farkındayım. Ben teknolojiye karşı değilim, onun getirdiği kolaylıklardan da sonuna kadar faydalanıyorum. Fakat hala içimde bu konuda muhafazakar kalan bir yan var.
Herşeyin gerçek olduğu, savaş karşıtı insanların iletilerinde değil de sokaklarda elele yürüyerek tepki gösterdiği, hiç tanımadığım, bilmediğim 60'lı yılların kuşağında yaşamak isterdim. Bu benim için geri gitmek değil, ileriye adım atmak olurdu. Ama Robert Zemeckis kandırdı beni;)
Daha yazılabilecek, söylenecek çooook söz var bu konuda. Nasıl bitireceğime karar veremediğim için bir ünlüden alıntı yapayım. Kısa yoldan kolaya kaçmak biliyorum ama çaktırmayın. "3. Dünya Savaşının hangi silahlarla yapılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı taş ve sopalarla yapılacak" -Albert Einstein-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sence?